Yapımcılığını ANS Productions’un üstlendiği, yönetmenliğini Mustafa Altıoklar’ın yaptığı film, “Vizontele” ve “Kahpe Bizans”tan sonra, Türkiye’de tüm zamanların en iyi açılışını yapan üçüncü film oldu. Bu ilgi ve merakta, filmde Özcan Deniz’in de oynuyor almasının payı en başta geliyor şüphesiz. Rol aldığı televizyon dizisiyle hayli ünlenen ve bol hayran kazanan Özcan Deniz, beyazperdede “star” görmek isteyen seyirciyi memnun etmek açısından iyi bir seçim. Fakat filmin tek star’ı Özcan Deniz değil. Yavuz Bingöl, Athena grubunun solisti Gökhan Özoğuz, pop müzik sanatçısı Ercan Saatçi, yeni oyunculardan Pelin Batu, tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu, ve yine bir televizyon dizisi ile ünlenen Seray Sever, filmin diğer popüler yüzleri.
Hatırlayacaksınız, Türk Silahlı Kuvvetleri, depremzedelere maddi destek sağlamak üzere bedelli askerlik uygulamasını, bir defalığına yeniden uygulamaya koymuştu. Film, bunun üzerine. Bedelli askerlerin eğitimi Burdur’da yapılıyor ama film seti Çanakkale 11.Er Eğitim Tugayı’nda kurulmuş. Farklı yaşamlardan ve farklı sınıflardan gelen bir grup adamın, bir yaz kampına katılır gibi başladıkları bedelli askerliklerini, gerçek bir savaş tehlikesiyle burun buruna geldiklerinde ne tür duygularla tamamladıklarını anlatıyor film.
Başat oyun kişisi, bir depremzede. Gölcük’te geçimini balıkçılıkla sağlayan, her iş dönüşü kıyıya yaklaşırken kaptan köşkünden evinin penceresindeki ışığı seyreden genç adamın hikayesi gerçekten de yürek burkuyor. Çünkü sıradan görünen bir gecede, kıyıya yaklaşırken yine evinin ışıklarına bakan bu genç adam, içinde karısının ve küçük kızının yaşadığı evin, ve neredeyse bütün Gölcük’ün depremle-bir anda sular altında kaldığına tanık oluyor. Sonrası, derin bir travma. Çünkü o, ailesini, yakınlarını, mahalleden dostlarını, kısacası, hayatta sevdiği herkesi kaybetmiş bir adamdır artık. Film, onun öyküsüyle açılıyor, ve yine onunla kapanıyor.
Öte yandan, tek kelime Türkçe bilmeden, ta Avusturalya’dan gelen ve askerliğini babasıyla aynı anda aynı kışlada yapan bir başka genç daha var filmde. Babası Türk annesi Avusturalyalı olan delikanlının adı, iki dedesinin adından yapılmış bir kolajla, Seyfi-Paul. “Paul”, Çanakkale’de ölen Anzak dedesinden geliyor. Çarşı iznini şehitlikte geçiren Seyfipaul soruyor dedesine, “Senin savaştığın topraklarda, askerlik yapmaya geldim. Senin çarpıştığın ordunun bir askeriyim şimdi. Sizler savaştınız, fakat oğullarınız-kızlarınız birleşti-evlendi. O halde siz neden savaştınız?” Askerliğinin sonunda çat-pat Türkçe konuşmaya başlayan Seyfipaul, Kardak krizini anıştıran gerçek bir savaş tehlikesinin ortasında, bu kez babasına zor bir soru sorar: “Burda ölürsem, beni nereye gömersin baba?”